100. Yıl Gümüş Kum Mesire Alanı
Çocukların doğaya ihtiyaçları var. Onların açık havada özgürce oynamaya, koşmaya, görmeye, dokunmaya, koklamaya, keşfetmeye ihtiyaçları var. Zihinsel, duygusal ve bedensel gelişimleri için doğaya ihtiyaçları var. Öğrenmek için doğaya ihtiyaçları var. Doğada, dışarıda, açık havada içinde bulundukları ortam ve koşullara göre ne yapmaları gerektiğine kendi başlarına karar verebilmeleri için, diğer bir deyişle kendilerini her şartta koruyabilmek için doğaya ihtiyaçları var. Sağlıklı olabilmek için doğaya ihtiyaçları var. Hayata hazırlanabilmek için doğaya ihtiyaçları var.
Karetta Karetta
“Yumurtadan çıkıp denize doğru giderken kargalara yem olan yavruları kurtarma eylemine ben de katıldım. Doğanın dengesini bozan insanlar ise dengeyi yeniden kurmak için yine insan eline ihtiyaç var. İnsan yıktığını yapabilir. Çok geç olmadan. Yoksa yaşam alanlarımız daralacak. Daralıyor.”
Adil Okay
CARETTA CARETTA’LAR VE KARGALAR VE İNSANCIKLAR
“Mersin’de Türkiye’nin 21. Caretta Caretta üreme alanı ve Tabiat Parkı’nın bulunduğu Davultepe deniz kasabasına otel yapılacak. Ve parkın statüsü değişip imara yani yağmaya açılacak. Otel inşaatı 100. Yıl plajının girişinde, tabiat parkının yanı başında başlamış durumda. Çevreciler durumu protesto için toplanıyor.”
Mersin’in Davultepe sahilinde temmuz ayı boyunca dev caretta carettaların kıyıya çıkıp yumurtlama seremonilerini izledim. Önce kollarıyla kumu kazıyorlar. Sonra kazdıkları kuma oturuyorlar. Neden bilmem ama beğenmezlerse kazdıkları yuvaya yumurtlamıyor başka bir yere doğru ağır aheste yürüyorlar ve yeniden kazıyorlar. Tabi bu yumurtlama eylemini uzaktan ve karanlıkta izlemezseniz hayvanlar ürküp, yumurtlamadan geri denize dönüyorlar. Bu nedenle fotoğraf çekmeden yani flaş patlatmadan izledik karaya çıkan caretta carettaları.
Ve bir ağustos sabahı yumurtadan çıkan yavru caretta carettaların denize doğru minik adımlarla ulaşmaya çabaladığına tanık oldum. “Neden gündüz çıkmışlar ki” diye kendime sormadan edemedim. Birkaç genç delikanlı ile orta yaşlı bir kadın kargaları kovuyordu. Ben de onlara katıldım. Evet evet kargalar dedim, martılar değil. Ne önemi var diyeceksiniz. Deniz kirlendi. Balıklar azaldı. Dolayısıyla martılar da küstü. Sağ kalanlar da muhtemelen başka coğrafyalara gittiler. Şimdi sahilimiz martılara göre daha dayanıklı olan ve çöpten de karnını doyurabilen kargalarla doldu. Anımsıyorum çocukluğumda Antakya’da Asi nehri gürül gürül akardı. Romalılardan miras kalan taş köprü üzerinden martılara ekmek atardık. 20 yıl sürgünden sonra gittiğim Antakya’da martıları aradım. Yoktu. O güzelim (ve sapasağlam durumda olan) tarihi köprüyü yıkan vahşi kapitalizm martıları da yok etmişti.
Evet, yumurtadan çıkıp denize doğru giderken kargalara yem olan yavruları kurtarma eylemine ben de katıldım. Doğanın dengesini bozan insanlar ise dengeyi yeniden kurmak için yine insan eline ihtiyaç var. İnsan eli yıktığını yapabilir. Tabi çok geç olmadan. Yoksa yaşam alanlarımız daralacak. Daralıyor. HES’ler, Termik santraller, Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan Nükleer santral, çılgın tüketim, denizlere, nehirlere dökülen sanayi artıkları, balık yumurtalarını – yuvalarını emen dev troller yaşamımızı tehdit ediyor. Tabiatın yanı sıra bizi de kirletiyor.
“Türkiye,1980’de en çok ormanı olan 33. ülkeydi. 1990 yılında 55'e geriledi. Şu an ormanlarını en hızlı tüketen ikinci ülke konumunda”
Şu anda hepimizin yüreğini yakan savaşı sorgularken bu canavarları da unutmamalı. Doğaya değer vermeyen “insancıklar”, özellikle sermaye sınıfı insan yaşamına da değer vermez. Savaş makinelerinin insan yanı sıra doğayı da tahrip ettiğini bilmeyen var mıdır? Varsa yeniden hatırlatayım: İnsanı ve tabiatı, “kâr daha çok kâr için” tahrip eden sermayenin millisi – ecnebisi – yeşili – turuncusu kalmadı. Bunların hepsi iç içe girerek “milli”liğini yitirdi. Kirli boz bir renge bulandı. Biri diğerinden daha temiz değildir. Daha açık ifadeyle MÜSİAD kötüdür TÜSİAD (ve taşradaki türevleri) iyidir diyemezsiniz. Veya AB Sermayesi yeşil ama ABD sermayesi karadır diyemezsiniz. Hepsi aynı çarkı işleten kanlı ellerin parmaklarıdır. Suç dosyaları kabarıktır. Hem yerel yönetimlerde hem de devlette işbirlikçileri vardır. Bu çarkta öğütülenler ise biziz: Soma’da, Ermenek’te ve diğer iş cinayetlerinde hayatın kaybeden işçiler, savaşlarda ölen siviller, kirletilen denizler, nehirler, göller, yakılan ormanlar ve yaşam alanları daraltılan Caretta Caretta’lardır.
Yazımı, gazeteci Abidin Yağmur’un “Hayvan” başlıklı makalesinden bir alıntıyla bitiriyorum:
“(…) Yeşil deniz kaplumbağaları ile caretta caretta kaplumbağalarının binlerce yıldır yumurta bıraktığı, avuç içi kadar kaplumbağaların yumurtadan çıktığı, telaşla denize yürüdüğü Gümüşkum’u, Davultepe kumsalını, ‘tabiat parkı kriteri taşımıyor’ diyerek betonlaşmaya açmak isteyen devlet de, o çatallının devletiydi işte… Buralarda böyle yürürdü bu işler… Vatandaş her şeyi devletten beklemez, denk geldiği deniz kaplumbağasını çatallar, ayağına taş bağlayıp ölüme terk eder, olmadı taşa tutar… Devlet de vatandaşın işi olsun diye, kaplumbağaların yuvalarının üzerine beton dökmenin yollarını arardı… Bu dünya onlarındı çünkü… Sadece onların…” ( Güney Gazetesi/10 / 08/ 2015)
İşte caretta caretta’lardan yola çıkarak betimlemeye çalıştığım bu çirkin gerçeği değiştirmeli. Değiştirmek için teşhisten tedaviye doğru yol almalı.
Doğru teşhis de asıl suçluların tespitidir.
Sadece tetikçilerin değil.
11.08. 2015
okayadil@hotmail.com